BİR HASTA HAKKI OLARAK TEDAVİ RED TUTANAĞI
Evet, hastaların tedaviyi reddetme hakkı mevcuttur.
Bir hasta kendisi için en uygun tedaviyi seçebileceği gibi, hiçbir tedavi görmek istemediğine de karar verebilir, tedaviyi durdurma talebinde de bulunabilir. Hasta tedaviye başlamış olsa bile, süreç devam ederken fikrini değiştirip daha önce verdiği onayı geri çekebilir. Bu tamamen hastanın kendi kararıdır ve seçimlerinin sorumluluğu da kendisine aittir. Çünkü kişinin, kendi sağlığıyla ilgili en doğru kararı verebilecek kişi olduğu kabul edilir.
Günümüzde modern tıp uygulamalarında hastaların karar alma süreçlerine aktif olarak katılım sağlaması, hasta haklarının temelini oluşturuyor. Bu anlamda bireylerin kendi bedeni ve sağlık hizmetleri üzerindeki iradesi, etik ve hukuki açıdan büyük önem taşır. Türkiye'de hasta haklarının yasal zemini, başta Hasta Hakları Yönetmeliği olmak üzere çeşitli düzenlemelerle güvence altına alınmıştır. Tedaviyi reddetme hakkı, Türkiye’de ilk olarak 1 Ağustos 1998 tarihli ve 23420 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Hasta Hakları Yönetmeliği'nde düzenlenmiştir. Yönetmeliğin 25. maddesi şu şekildedir:
“Kanunen zorunlu olan haller dışında ve doğabilecek olumsuz sonuçların sorumluluğu hastaya ait olmak üzere; hasta kendisine uygulanması planlanan veya uygulanmakta olan tedaviyi reddetmek veya durdurulmasını istemek hakkına sahiptir.”
Bu hüküm, hastaya tıbbi müdahaleyi, tedaviyi reddetme hakkı tanımaktadır.
Yalnızca Hasta Hakları Yönetmeliği değil ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 17. maddesi, kişinin vücut bütünlüğü ve yaşama hakkını koruma altına alır. Ayrıca, istisna maddeleri olsa da Biyotıp Sözleşmesi (Oviedo Sözleşmesi) gibi uluslararası metinlerde de hastanın onamı olmadan müdahale yapılamayacağından bahsedilmektedir. Kısacası Tedaviyi reddetme hakkı, hem Türkiye’deki hukuki düzenlemelerle hem de uluslararası sözleşmelerle hasta hakları kapsamında açıkça tanınmış bir “temel hak” niteliğindedir. Ancak bu hak; bireyin tam ehliyetli olması, yeterince bilgilendirilmiş olması ve kamu sağlığını tehdit etmemesi gibi bazı koşullarla sınırlandırılmıştır. Sağlık çalışanları, hastanın bu hakkını kullanmasına saygı göstermekle yükümlüdür ve bu çerçevede sorumluluk taşırlar. Ayrıca hekim, hastanın tedaviyi reddetmesi ya da durdurması durumunda karşılaşabileceği riskler konusunda hastayı her adımda bilgilendirmelidir. Bu açıdan bakıldığında, kişinin tedaviyi reddetme hakkı, kişinin kendi sağlığıyla ilgili karar alabilmesini sağlayan modern tıp anlayışının önemli bir parçasıdır.
Tedaviyi reddetmek hastanın en temel haklarından olsa da bazı hallerde bazı hastaların tedaviyi reddetmesi mümkün olmayabilir. İlk olarak hastanın aydınlatılmış olması, karar verme yetisinin olması, ölüm tehlikesi ya da uzuv kaybı içeren acil bir durum içermemesi, tedavinin reddinin yazılı olarak verilmesi, reddedilen hususta aydınlatılması gerekmektedir. Hasta Hakları Yönetmeliğinde bahsedildiği gibi tedavinin reddedilmesi belli şartlara bağlanmıştır. Hasta Hakları Yönetmeliğinde “Hastanın rızasının alınamadığı hayati tehlikesinin bulunduğu ve bilincinin kapalı olduğu acil durumlar ile hastanın bir organının kaybına veya fonksiyonunu ifa edemez hale gelmesine yol açacak durumun varlığı halinde, hastaya tıbbi müdahalede bulunmak rızaya bağlı değildir” hükmüne yer verilmiştir.
Nitekim, Türk hukuk sisteminde, tıbbi müdahale kural olarak rıza ile mümkün iken; bireyin hayatını kaybetmesi veya geri dönüşü olmayan ciddi zararlar doğması ihtimalinde, hekimin müdahale etme yükümlülüğü doğmakta ve bu durumda hastanın tedaviyi reddetme hakkı askıya alınabilmektedir. Burada hedeflenen kişinin yaşam hakkını ve tıbben geri dönüşü olmayan zararları önlemektir. Dolayısıyla, tedaviyi reddetme hakkı bir temel hak olarak tanınmakla birlikte, hukuken belirli sınırlar içinde kullanılabilen, kamu sağlığı ve bireyin yaşamı söz konusu olduğunda sınırlanabilen bir haktır.
Hekim, bir hastanın önerilen tedaviyi reddetmesi hâlinde, reddin doğurabileceği sonuçları açık ve anlaşılır şekilde hastaya bildirmekle yükümlüdür. Bu bilgilendirme sözlü olarak yapıldıktan sonra yazılı olarak da “tedavi red tutanağı” ile kayıt altına alınmalıdır.
Tedavi red tutanağı; hem hastanın aydınlatıldığını hem de kararını özgür iradesiyle verdiğini gösteren önemli bir delil niteliği taşır. Tedavi red tutanağı, hasta haklarının korunması ve sağlık personelinin hukuki sorumluluğunun sınırlandırılması açısından büyük önem taşır. Usulüne uygun düzenlenmiş bir tedavi red tutanağı, hem hukuki hem etik açıdan güvence sağlar. Bu sebeple, tıbbi müdahaleyi reddeden her hastada mutlaka yazılı bir tutanak alınmalı ve hastanın sağlık dosyasına eklenmelidir.
Tedavi red tutanağı, hastanın kendisine önerilen tıbbi müdahaleyi kabul etmediğini yazılı olarak beyan ettiği ve bu kararını hukuken geçerli şekilde belgelediği önemli bir kayıttır. Bu belge, hem hastanın kişisel haklarını ve karar özgürlüğünü korumak hem de sağlık çalışanlarının ileride doğabilecek hukuki ve cezai sorumluluklardan korunmasını sağlamak açısından büyük önem taşır. Ancak bu belgenin geçerlilik taşıyabilmesi için belirli unsurları taşıması elzemdir.
Öncelikle, tutanakta hastanın kimlik bilgilerinin bulunması gerekir. Hasta adı, soyadı, kimlik numarası ve varsa dosya numarası gibi bilgiler, belgeye kim tarafından imza atıldığının açıkça anlaşılmasını sağlar. Bu aynı zamanda hasta dosyası ile tutanak arasında bağlantı kurmak açısından da gereklidir.
Tedavi red tutanağının en önemli kısmı, reddedilen tıbbi müdahalenin açık ve anlaşılır şekilde tanımlanmasıdır. Hasta hangi tedaviyi neden reddettiğini sözlü olarak ifade etse bile, bu beyanın yazılı biçimde ve açık ifadelerle kayda geçirilmesi gerekir
Ayrıca bu tedaviye neden ihtiyaç duyulduğu, tedavinin uygulanmaması halinde ortaya çıkabilecek muhtemel sonuçlar ve olası riskler de belgede yer almalıdır. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan biri ise hastanın yalnızca reddetme hakkını kullanmış olması değil aynı zamanda bu kararın sonuçları konusunda aydınlatılmış olmasıdır.
Bilgilendirme işlemi, tercihen tedaviyi öneren hekim tarafından yapılmalı ve tutanakta bu hekimin adı ve imzası da yer almalıdır. Hastanın özgür iradesiyle karar verdiğini gösteren ifade de belgenin geçerliliği için büyük önem taşır. Tutanakta, hastanın herhangi bir baskı altında olmadan ve kendi kararıyla tedaviyi reddettiği açıkça belirtilmelidir. Bu iradenin varlığını gösteren hastanın imzası, tutanağı tamamlayan ve onu hukuki açıdan bağlayıcı hale getiren unsurdur. Eğer hasta imza atamayacak durumdaysa, bu durum belgelenmeli ve hasta beyanı, iki tanığın imzasıyla doğrulanmalıdır. Tarihin ve saatin belgede yer alması da, olayın ne zaman gerçekleştiğini göstermek bakımından önemlidir. Bu bilgiler, ileride yaşanabilecek hukuki uyuşmazlıklarda hekimin zamanında yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğinin tespiti açısından belirleyici olabilir.
Tıbbi müdahalelerde hastanın onayı kadar, reddetme hakkı da hukuken güvence altına alınmıştır. Ancak bazı durumlarda hasta, kendisine önerilen tedaviyi sözlü olarak reddetse de, bu reddini yazılı tutanakla belgelemeyi örneğin bir tedavi red tutanağını imzalamayı kabul etmeyebilir. Bu tür durumlar, özellikle hekimin ileride doğabilecek tıbbi sonuçlardan sorumlu tutulup tutulmayacağı bakımından ciddi hukuki sonuçlar doğurabilir. Dolayısıyla, böyle bir durumda izlenecek prosedür büyük önem taşır.
Öncelikle, hastanın tedaviyi reddettiği sözlü beyanı mutlaka ayrıntılı biçimde kayıt altına alınmalıdır. Hastanın imzayı reddettiği de ayrıca TANIK huzurunda not edilmelidir. Hekim, yapılan bilgilendirmeyi, hastanın aldığı kararı ve imzadan kaçındığını hasta dosyasına detaylı bir şekilde yazılı olarak geçirmelidir. Bu kayıt, ileride olası bir davada hekimin üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirdiğini ispat etmesi açısından kritik önemdedir.
Elbette, tüm bu sürecin şeffaf ve dürüst bir şekilde yürütülmesi gerekir. Hekimin temel yükümlülüğü, hastayı aydınlatmak ve kararına saygı göstermektir. Ancak hasta, bu kararı yazılı belgeyle sabitlemekten kaçındığında, sadece sözlü beyana güvenmek, özellikle komplikasyon gelişirse hekimin aleyhine sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle, sözlü reddin belgelenmesi, tanık imzası, hasta dosyasına ayrıntılı açıklama ve gerekiyorsa olay hakkında yönetime bilgi verilmesi gibi çok yönlü bir kayıt süreci izlenmelidir.
Yine burada önemli diğer bir husus küçük ya da kısıtlı bireylerin veli ya da vasisi tarafından tedavinin red edilme halidir. Böyle bir durumda “risk içeren bir duruma rağmen yetkilinin tedaviyi red ettiği, küçük ya da kısıtlıyı etkilediği” anlaşılırsa hakim müdahalesi ile konunun çözümlenmesi önemlidir. Bu kapsamda sulh hukuk mahkemesine başvuru ile süreç yönetilebilir.
Son Kertede; hastanın iradesi açıkça belgelenmediği sürece, hekimin ileride sorumlu tutulma riski artar. Tedavi Red Tutanağı o anı ortaya koyan önemli bir tıbbi delildir. Bu nedenle önemlidir.
